Menü Kapat

Ahlak Yasası

Mehtap Yıldırım Yükselten

  Ahlak nedir?

  Ahlakın tanımına kısaca; huy, seciye, davranış özellikleri, tabiat diyebiliriz. Ahlak, iki kısımdır. Biri “su-i ahlak”, yani kötü ahlak, diğeri “hüsn-ü ahlak” diye adlandırılan güzel ahlaktır. Kötü ahlak; insanın kendisine ve etrafına zarar veren olumsuz özellikler, kötülükler, zulümler, çirkin davranış ve huylardır. Güzel ahlak ise; iyi ve güzel olan, faydalı olan davranış ve tutumların tamamıdır. İnsan, güzel ahlaka kodlanmış olarak dünyaya gönderilse de, hür iradesi devreye girdikten sonra ahlakını iyi ya da kötü yönde kullanması imtihan gereği kendi tercihlerine bırakılmıştır. Aile, yaşadığı çevre, inanç ve kültür de bu tercihlerini etkileyen önemli faktörlerdir.

Bireysel ahlak

  Her insanın ömür boyu süren kişisel yolculuğunda, onun başkaları tarafından nasıl görüldüğü ve nasıl bilindiği o kişinin ahlakı ile ilişkilidir. Doğruluk, iyilik, adalet, yardımseverlik, güvenilir olmak, cömertlik ve bunlar gibi güzel davranışların tamamı, insanı çevresindekiler tarafından sevilen, saygı duyulan, iyi biri olarak bilinmesine sebep olur. Bunun içindir ki, insan öldüğünde, dünyadakilerin ona son vazifesini yaptığı esnada hoca “Merhum veya merhumeyi nasıl bilirdiniz?” diye sorar. Ölen kişi, güzel ahlaklı biriyse o an oradaki cemaatin aklına ondan gördüğü tüm iyilikler, güzel davranışlar gelir. Güçlü bir sesle ve samimiyetle “iyi biliriz!” derler ve ona haklarını helal ederler. Eğer ölen kişi, kötü ahlaklı, zalim, etrafındakilere dünyayı dar etmiş biriyse o an nezaketen “kötü biliriz” diyen olmasa da, ondan kurtulduklarına içten içe sevinenlerin olması da muhtemeldir. Hatta onun gibi kötü birinden kurtuldukları için içten içe sevinenler olacaktır.

 Gurur, kibir, suizan, yalancılık, başkalarına haksızlık gibi akla gelen tüm kötü huylar bir insandaki manevi hastalıklardır. Tedavi edilmezse, hem dünyada hem ahirette bu hastalıkların cezasını çeker.

  İnsanın yaradılışına uygun şekilde güzel ahlaklı olması için tüm yasa ve öğretiler başta Kur’an-ı Kerim’de, sonra en güzel ahlaklı insan olan kâinatın efendisi Hz. Muhammed (as)’ın hayatında mevcuttur.

Sosyal ahlak

 Toplumda ahlakı, hukuku ve güveni sağlayan unsurlar olarak sayabileceğimiz; aile, inanç, örf ve adetler, eğitim, görgü kuralları gibi faktörler de maalesef günümüzde yerle bir olmuş durumda. Mesela çocukların kendi ailesinin yanında bile güvende olmayışı, insanların sağlığına kavuşmak için canını emanet ettiği hastanelere ve doktorlara karşı güvenin kalmayışı gibi. En kötüsü de tüm bu ahlaksızlıklara, hukuksuzluklara karşı adalete sığınanların hakkını alamayışı ve devlete olan güvenin sarsılmasıdır. Bir taraftan “Adamlar çalıyor ama çalışıyor da” diyen ahlak yoksunu ahmak bir güruhun hırsızlık gibi adi bir suçu meşru görmesine ne demeli. Bununla beraber, sosyal medyanın etkisiyle gençlerin kolay ve ahlaksız kazanca yönlendirilmesi, ahlaksızlıkların program ve dizilerde normalleştirilmesi de toplum hayatındaki ahlakî dejenerasyonu artırmaktadır.  

  Günümüzde kamusal alanlar da hiç güvenli değil. Toplu taşımalar, avm’ler, kalabalık caddeler.. Her an tanımadığınız bir maganda ya da serserinin saldırısına maruz kalabilirsiniz. Yoğun bir trafikle mücadele ederek bir kavga ya da kazaya karışmadan eve dönebilmek de büyük bir nimet ve şükür sebebi.

  Evrensel ahlak

  Kötü ahlak, insanın şahsî ve toplum hayatında böyle sorunlara ve dertlere yol açarken, kâinata baktığımızda kusursuz diyebileceğimiz bir ahlak yasasının işlediğini görüyoruz. Bize Rabbimizi tarif etmekle birlikte iman ve güzel ahlakı kazandıran üç ana unsur vardır. Birincisi Kur’an-ı Kerim, ikincisi yaşayan Kur’an dediğimiz güzel ahlak abidesi Peygamber Efendimiz (as), üçüncüsü de Kur’an-ı Kerim’i görüntülü ve sesli olarak her an yayın yapan “evren” denilen şu kâinattır. Gözümüz önünde olup biten her hâdisede bir hikmet, bir düzen, bir sistem vardır. Her bir varlığın ahlâklı ve erdemli bir duruş ile icraatları olduğunu görüyoruz. Denizler hududunu aşıp taşmıyor, güneş insanı yakmıyor, hava zehirlemiyor. İnsanların tüm ahlaksızlıklarına rağmen, bu unsurlar insan için güvenli, rahat, huzurlu bir ortam sağlamak için vazifelerinde kusur etmeden işliyorlar. Her yerde görülen bu ahlak yasasına muhalefet edene ise ceza kesiliyor. Mesela bir aslan, bir ceylan yavrusunu parçalasa, az sonra bir avcı da onu vurur. Bir çocuk, bir kuşu öldürse, başını bir yere vurur. Adalet yerini bulur. Bunun için, insanın her hareketi de, kainat ile uyumlu olmalıdır. Kainattaki yasalara muhalif olmamalıdır. Yere küçük bir çöp atmak gibi en adi bir kötü ahlakın bile arkasından bize kesilecek bir ceza faturası olacağı unutulmamalıdır.

   Çare

   Şahsî ve toplumsan tüm hastalıklarımızın ilacı, kalıcı çözüm ve çıkış yolu, Kur’an eczanesinde mevcuttur. Bu noktada bu hasta asra en şifalı devaları, dinde olduğu gibi ahlakta da bir tecdit vazifesini gören, doğrudan Kur’an’dan süzülen Risale-i Nur tefsirinde bulabiliyoruz. Böyle baktığımız zaman Risale-i Nur’u baştan sona okuyan insan, yavaş yavaş kendinde gördüğü hatalı davranışları düzeltmeye başlayacaktır. Bunun için Risale-i Nur’un özelliklerindendir ki, asayişi muhafaza eder, barışı ve huzuru sağlar. Sadece bir tefsir değil, tüm insanlık için ahlaki değerler manzumesidir. En güzel ahlak felsefesi kitabıdır. Ahlakî hastalıkları hem teşhis eder, hem de tedavi eder. Bu hastalıklardan bir kısmı ve çareleri: adavet (düşmanlık), tedavisi kalbindeki düşmanlığa karşı düşmanlık etmek. Yeis (ümitsizlik) tedavisi ümitvar olmak ve Allah’ın rahmetinden ümidi kesmemek. Yine cehalet, zaruret, ihtilaf gibi hastalıkların çaresini Bediüzzaman Hazretleri, sanat, marifet, ittifak olarak verir. Bunlar gibi akla gelen birçok teşhis ve tedavi yollarını Risâle-i Nur’un satırlarında bulmak mümkündür.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir